Bundan yıllar evvel, henüz Avrupa Birliği bile ortada yokken, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na katılmak için başvuru yapmamızla başladı bu serüven ve halen devam ediyor: Türkiye, Avrupa Birliği’ne katılmak için ısrarcı, ancak müzakereler hâlen sürüyor. Peki, bu müzakereler bir sonuca bağlanacak mı? Neredeyse 60 yıllık Avrupa Birliği maceramızda bugüne dek neler yaşandı?
Burada, bu soruları yanıtlayacak ve Türkiye’nin Avrupa Birliği macerasını dönemlere ayırarak kısaca özetleyeceğiz. Beklemekten sıkılmışsanız ve bu sırada en azından biraz eğlenmek istiyorsanız, Ruletka77 platformunu ziyaret edebilirsiniz. Roulette77 markasının yerelleştirilmiş bir hali olan bu platform, keyifli zaman geçirmek için ihtiyacınız olan her şeyi içeriyor.
https://unsplash.com/photos/blue-and-white-flags-on-pole-0NRkVddA2fw
1950 - 1990 Arası
Bu serüvenin nasıl başladığına göz atmak için, 1959 yılına dönmemiz gerekiyor. 1958 yılında kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET), 1959 yılında tam üyelik için başvuru yaparak başladık. Başvuruyu o zamanki Başbakan Adnan Menderes yapmıştı ve bunu “Avrupa’ya giden yolda ilk adımı attık” şeklinde ifade etmişti. Ne yazık ki, bu başvuru kabul edilmedi ancak tam olarak reddedildiğini de söyleyemeyiz. AET, bir alternatif sunarak “üyelik için gerekli koşullar ülkenizde oluşana dek, sizinle bir ortaklık anlaşması imzalayalım” dedi ve 1963 tarihinde günümüzde de ismi sık sık telaffuz edilen Ankara Anlaşması imzalandı.
ANKARA ANLAŞMASI |
Amacı Türkiye ekonomisinin kalkınması ve Türk halkının yaşam düzeyinin iyileştirilmesi olan bir sözleşmeydi ve AET ile Türkiye arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri düzenliyordu. Ülkemiz ile Avrupa arasındaki ekonomik farklılıklar minimum düzeye indirildiğinde, Türkiye’nin AET’ye tam üye olması için müzakereler başlayabilecekti. |
1971’de, Ankara Anlaşması ile belirlenen hedeflere nispeten ulaşıldığına karar verildi ve Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne 22 yıl içerisinde kabul edilmesi için bir protokol daha imzalandı. Gümrük Birliği, ithal ve ihraç edilen hemen her üründe, gümrük vergilerinin ve miktar kısıtlamalarının kaldırılması anlamına geliyordu ki, AET’nin amacı da zaten temel olarak buydu.
Ancak 1980’deli askeri darbe nedeniyle AET ile olan ilişkilerimiz askıya alındı ve 1987’ye kadar bu konu bir daha gündeme gelmedi. 1987’de, Türkiye AET’ye üye olmak için bir kez daha başvuruda bulundu, ancak belirlenen 22 yıllık süre tamamlanmadığından bu başvuru reddedildi. Türkiye, bunun üzerine sürenin tamamlanmasını bekleyerek 1995’te bir başvuru daha yaptı ve 1 Ocak 1996 itibariyle Gümrük Birliği’ne kabul edildi. Bu, Avrupa Birliği’ne üye olduğumuz anlamına gelmiyordu ancak buna giden yolda atılmış önemli bir adımdı.
Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Neydi?
1957’de kurulmuş ve 1993’e kadar devam etmiştir. Amacı, Avrupa çapında tek bir pazar ve gümrük birliği oluşturmaktı. Yani topluluk içinde alınıp satılan şeylerin serbest dolaşıma tabi olmasını hedefliyordu. 1993’te Avrupa Birliği kurulunca ismini Avrupa Topluluğu olarak değiştirdi ve 2009’da fiilen sona erdi.
2000’li Yıllar
Ancak 1995’te AET’nin pratikte bir anlamı kalmamıştı zira artık Avrupa Birliği (AB) kurulmuştu. Türkiye, Aralık 1999’da Avrupa Birliği’ne resmen aday oldu ve Katılım Ortaklığı Belgesi’ni alarak, bu belgede yer alan reformlar üzerinde çalışmaya başladı. Sonraki yıllar boyunca, bu belge doğrultusunda pek çok yeni yasa çıkarıldı veya mevcut yasalarda değişiklik yapıldı. Bu süreci özetleyecek olursak:
● 2002 ve 2004 arasında sekiz farklı uyum paketi TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.
● 2001 ve 2004 yılları arasında ise, anayasada değişiklik yapan iki paket daha onaylandı.
● 2005’te, Türkiye’nin yükümlülüklerini büyük ölçüde yerine getirdiği kabul edilerek, AB üyeliği için müzakere süreci resmen başladı.
Müzakerelerin başlaması, AB maceramızda önemli bir dönüm noktası anlamına geliyor, çünkü aşağıda da belirteceğimiz gibi, bu müzakereler hâlen devam ediyor.
AB Katılım Ortaklığı Belgesi Nedir?
Bu, AB’ye katılmak için başvuru yapan tüm ülkeler verilen ve o ülkelerin yapmaları gereken reformları gösteren bir belgedir. Üyelik görüşmeleri, yani müzakereler, yalnızca bu belgedeki her hedef tamamlandığında başlayabilir. Türkiye’nin belgesi yıllar içinde pek çok kez revize edildi.
2006’dan Günümüze Dek
AB üyelik müzakerelerine “fasıl” adı veriliyor ve bunların belirli bir limiti yok. Yani, AB dilediği kadar fasıl yapabiliyor ve belirli bir noktada üyelik başvurusunu kabul etmek (veya reddetmek) zorunda değil. Bu bağlamda, 2006 – 2010 arası, Türkiye ve AB 13 kez müzakere gerçekleştirdi. 2010 – 2013 arasında ise, tek bir müzakere yapıldı. 2025 itibariyle, bu yapılan son müzakere olma özelliğini taşıyor. Yani 2013’ten bu yana, Avrupa Birliği ile üyelik hakkında resmi bir fasıl yapılmadı.
Ancak bu hiçbir gelişme olmadığı anlamına da gelmiyor. AB Genişleme ve Komşuluk Politikalarını yöneten departmanın yöneticisinin siyasi görüşleri ve Türkiye’ye karşı tutumu, üyelik sürecinin ilerlemesini engelleyen (veya durduran) en önemli şey. Bu departmanın yöneticisi Türkiye’ye karşı olumsuz bir tutuma sahipse, Türkiye’nin başvurusunun artık net şekilde reddedilmesi gerektiğine dair söylentiler ortaya çıkıyor. Tam tersine, yönetici olumlu bir tutuma sahipse veya o andaki AB politikası bunu gerektiriyorsa, umut verici beyanlar duymak da mümkün.
Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki en güncel resmi gelişme, Kasım 2023 tarihli bir rapor. Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı bu rapor, ne yazık ki net bir tavır sergilemiyor ve “AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmeye devam edilmesi gerektiği” gibi genel geçer ifadeler kullanıyor. Yani kesin bir tutum veya nihai bir karardan bahsetmiyor, hatta müzakerelerin yeniden başlaması gerektiğini bile söylemiyor.
Yakın veya uzak gelecekte durumun ne olacağı hakkında bir analiz yapmak mümkün değil, ancak an itibariyle Türkiye’nin üyeliğinin artık Katılım Ortaklığı Belgesi’ndeki şartları tamamlamaktan daha fazlasını gerektirdiğini, bunun siyasi bir karara dönüştüğünü, AB politikaları neyi gerektiriyorsa o yünde davranılacağını söylemek mümkün.