Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, TBMM’de Plan Bütçe Komisyonunda konuştu.

21. yüzyılda yaşanan küresel ve bölgesel gelişmelerden bahseden Özdemir, “Terör, göç, yıkılan rejimler ve kaybolan devlet otoriteleri, küresel enerji ve gıda arzının sorunlu hâle gelmesi, insanlığı yeni çözümler ve yeni yollar bulmaya iterken; devletleri de alışılageldik algılama ve politikalarından dışarıya çıkarak, daha fazla şekilde kendi millî beklenti ve çıkarlarına yönlendiren bir etkinin başlamasına sebep olmaktadır” dedi.

“Türk Devletleri Teşkilatı dünyanın geleceğine yön verecek”

Küresel sistemin çıkmaza girdiğini, küresel mekanizmaların ise krizle karşısında çözüm üretebilme etkisini tümüyle yitirdiğini belirten Özdemir, “Küresel istikrar ve barışa hizmet edecek yeni mekanizmaların gerekliliği açıkça görülmektedir. "Dünya 5’ten büyüktür." çağrımızla insanlığın huzurunu, adil bir nizamın tesisinin varlığını hedeflediğimiz gayretlerimiz eminiz ki artık daha fazla ilgiyle karşılanacaktır. 21’inci yüzyıl hedeflerimiz doğrultusunda önceliklerimiz arasında bulunan Asya Kıtası’yla Türk Devletleri Teşkilatı taşıdığı potansiyel ve örnek iş birliği modeliyle küresel barış ve istikrara katkı sunacak bir yapı olarak öne çıkmaktadır. Teşkilatın 2040 Vizyonu’yla yürüttüğü ortak çabalar önemli bir potansiyeli işaret etmektedir. Sağlam temeller üzerine kurulduğuna inandığımız Türk Devletleri Teşkilatının dünyanın geleceğine yön verme hususunda en önemli mekanizmaların başında geleceği ve belirleyici güç olacağı şimdiden kendisini göstermiştir” ifadelerini kullandı.

“Ana merkez, Türklüğün yaşam ve irade alanı”

Küresel ekonomik koridor çalışmalarına değinen İsmail Özdemir, “Çin’in başlattığı Tek Kuşak Tek Yol Projesi, Irak Kalkınma Yolu Projesi ve Zengezur Koridoru dikkate alındığında dünyanın gelecekteki ekonomik yapısının şekillenmesindeki ana merkezinin Türklüğün yaşam ve irade alanında olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Özellikle de Azerbaycan ve Nahçıvan’ı dolayısıyla Türkiye ve Azerbaycan’ı birbirine bağlayacak olan Zengezur Koridoru böylesi bir dönemde tüm dünyanın dikkatini çekmiş, hatta bu koridorun hayata geçmesiyle özellikle de Türk dünyasının daha da fazla kalkınabileceği ve elinin güçleneceği yönündeki yorumlar küresel seviyede her çevre nazarında tartışılmaya ve değerlendirilmeye başlanmıştır” dedi.

“Türkiye, pozitif anlamda pek çok çevreden ayrışmaktadır”

Dünyanın geleceğinin yeniden şekillendiği kaotik ve dengesizlik döneminde gerek küresel gerekse de bölgesel gelişmelerin dikkatle ve hakkaniyetli bir yaklaşımla değerlendirilerek yorumlanmasının büyük önem arz ettiğini ifade eden Özdemir, “Yaşanan gelişmeler hemen her coğrafyada insanlığın huzurunun bozulduğunu, istikrar ve güven ortamının sarsıldığını, yeni krizlerin ise yaşanma potansiyelinin giderek artmaya koyulduğunu işaret etmektedir. Gelinen aşamada insanı temel alan barış ve istikrardan yana politikaların geliştirilmesinin zorunluluk hâline geldiğini açık bir şekilde karşımıza getirirken tüm insanlığın beklentisi de elbette bu yöndedir. Bu anlamda Türkiye, 21’inci yüzyılda vasat bulan krizler karşısında Ankara merkezli bakış açısıyla, geliştirdiğimiz politikalarıyla pek çok çevreden pozitif anlamda ayrışmaktadır” diye konuştu.

“Türkiye kardeş ülke Azerbaycan’a her anlamda destek olmuş ve yanında durmuştur”

Azerbaycan’ın Karabağ’da kahramanca bir mücadele verdiğine ve Hankendi’deki antiterör operasyonu ile büyük bir zafer daha kazandığına değinen Özdemir “Gerek operasyonel gerekse de diplomatik süreçte Türkiye "iki devlet, tek millet" şiarıyla kardeş ülke Azerbaycan’a her anlamda destek olmuş ve yanında durmuştur” dedi.

Özdemir, “Kafkasya’da barış, güvenlik ve istikrarın sağlanması adına önerdiğimiz "üç artı üç" formatı bölgenin geleceği açısından bizimle aynı görüşü paylaşan tüm çevrelerce kabul görür hâle gelmiştir. Karabağ zaferinin ardından gündeme gelen ve Zengezur’un hayata geçmesine yönelik tartışmalar bölge denkleminden dışlanmak istemeyen İran’ın politikalarını gözden geçirmesine zemin hazırlayan faktörlerden bir tanesi olmuştur. Burada Türkiye’nin sorumluluk bilinciyle yürütmüş olduğu diplomatik faaliyetlerin somut sonuçlarının müspet olduğu açıkça görülmektedir” İfadelerini kullandı.

“Karadeniz’deki savaş riski giderek artmaktadır”

Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan çatışmaların büyük kayıplara yol açtığına değinen Özdemir “iki ülke arasında yaşanan çatışmaların tarafların liman ve donanma unsurlarına gerçekleştirdiği saldırılar boyutuna ulaşması ve ayrıca denize dökülen mayınların da oluşturduğu tehditle Karadeniz’deki savaş riski giderek artmaktadır” dedi.

Özdemir, ABD ve NATO’nun Karadeniz’de bazı tedbirler almak istemesi, bu yönde faaliyetler yürütmesinin ise gerilimi tırmandırma potansiyeli taşıdığını ifade etti. MHP’li Özdemir, “Ülkemiz savaş başladığı andan itibaren Montrö’yü devreye alarak boğazları kapatmış ve savaşın kapsamının genişlemesine müsaade etmemiştir. Bu irademizi sakın ola kimse zorlamaya ve sorgulamaya yeltenmesin, zira aksi bir durumun başta Karadeniz olmak üzere tüm Avrupa ve dünyanın geri kalanı açısından felaketle sonuçlanabileceği akıllardan çıkarılmamalıdır. Türkiye’nin Montrö’den kaynaklı iradesi ve egemenlik hakları -tekraren ifade etmek istiyoruz- sorgulamaya açık değildir” İfadelerini kullandı.

“En güvenli rotanın Türkiye olduğu tüm çevrelerce kabul edilmiştir”

Batı ile Rusya arasındaki yaptırım düellosunda enerji kartının öne sürülmesinden sonra Avrupa ülkelerinde üretim ve ısınma anlamında büyük aksaklıklar yaşandığı, ekonomik açıdan stratejik önemi haiz çok sayıdaki üretim tesisi kapandığını belirten Özdemir, “Avrupa, enerji ihtiyacını karşılayabilmek adına alternatif tedarikçiler ile yeni lojistik güzergâhları arayışına girmiştir. Hâl böyleyken savaşın başlangıcından beri birini diğerine tercih etmeden, Ankara merkezli bakış açısıyla yürütülen politikalarla en güvenli rotanın Türkiye olduğu tüm çevrelerce kabul edilmiştir. Bu anlamda Türkiye’nin bir enerji merkezi olması gündeme gelmiş, gelişen şartlar ve vuku bulan diğer tabii gelişmeler bu hedefi gerçeğe dönüştürmeye başlamıştır” dedi.

“İsveç’in verdiği sözlerin takipçisiyiz”

Rusya - Ukrayna savaşıyla beraber Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyada yeni güvenlik mimarisinin kurulmasına yönelik arayışların başladığını, İsveç ve Finlandiya’nın izlediği tarafsızlık politikasını terk ederek NATO’ya üyelik yolunda adımlar attığını belirten Özdemir, “NATO’nun yeni genişleme politikası kapsamında 28 Haziran 2022 tarihinde İspanya’nın başkenti Madrid’de Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında 10 maddelik bir memorandum imzalanmıştır. İmzalanan bu memorandum kapsamında, ülkemize askerî ambargoların kaldırılacağı, PKK-YPG ve FETÖ terör örgütlerine sağlanan desteğin bitirileceği taahhüt edilmiş, her 2 ülke söz konusu terör örgütleriyle olan mücadelede Türkiye’yle iş birliği yapacaklarını bildirmişlerdir. Madrid Zirvesi kapsamında, Türkiye’ye verdiği sözleri yerine getiren ve bu yönde somut adımlar atan Finlandiya’nın NATO’ya katılım protokolü 31 Mart 2023 tarihinde Gazi Meclisimizce onaylanmıştır. İsveç’in ise verdiği taahhütlerle ilgili olarak henüz istenilen aşamaya gelmediğini gözlemlemekle beraber, ülkemize verilen sözlerin takipçisi olduğumuzu da belirtmek isterim” İfadelerini kullandı.

“Yunanistan, saldırgan bir tutum sergiliyor”

“Her daim iyi komşuluk ilişkileri yürütmeyi arzuladığımız Yunanistan Lozan’da teminat altına alınan millî hak ve menfaatlerimize karşı saldırgan bir tutum sergileyegelmiştir” diyen Özdemir, “Ege’de gayriaskerî statüye sahip olan 23 adanın 19’unun Yunanistan tarafından uluslararası hukuka aykırı şekilde silahlandırılmış olduğu malumumuzdur. Yunanistan, Doğu Akdeniz’de Fransa ve Amerika’nın da desteğiyle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Mısır’la beraber ülkemizin karşısında güya bir blok oluşturmaya kalkmış, yürütülen bu faaliyetlerle de ülkemiz üzerinde yine sözde caydırıcılık etkisi yaratılmaya çalışılmıştır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Birleşmiş Milletlere de deklere ettiği sahalardaki petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerine aynı çevreler göz dikmiş, Libya’nın toprak bütünlüğü, barış ve istikrarına katkı sağlamak amacıyla vardığımız anlaşmalar çerçevesinde gayretlerimizi de hedef seçmişlerdir. Bizim kimsenin hakkında gözümüz yoktur ama kendi hakkımızı da elbette ki kimseye çiğnetmeyeceğiz. Benzer duruşumuz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için de geçerlidir. Kıbrıs Türklüğünün egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm iradesi bizim de irademizdir. Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın tüm tahriklerine rağmen diyalogtan yana olan tavrımızı koruyoruz ancak yeri ve zamanı geldiğinde Türk’ün çelikten yumruğunun yıldırım, kasırga ve tayfun olup Ege’den ineceğini muhataplarımız akıllarından çıkarmamalıdır. Bu kapsamda, Avrupa Birliğine de ülkemize karşı tutarsız, haksız ve ikircikli tutumundan derhâl vazgeçmesi yönünde çağrımızı yineliyoruz ve tutumunu düzelteceğini umut ediyoruz. Diğer yandan, Batı Trakya Türklüğünün de Lozan’la elde etmiş olduğu hakların Yunanistan tarafından gasbedilmeye çalışılmasının en büyük zararı yine kendisine vereceğini, her koşul ve şart altında Türkiye’nin ve Türk milletinin Batı Trakya Türklüğünün yanında olduğunu ifade etmek isterim. Balkanlardaki evladıfatihanlar bizim kırmızı çizgimizdir, dolayısıyla bu bölgeyi de karıştırma niyetinde olanlara akıllarını başlarına almalarını tavsiye ediyoruz” İfadelerini kullandı.

“Mazlumun ahı vakti saati geldiğinde elbette ki zalimden sorulacaktır”

İsrail devletinin Gazze’de sebep olduğu insanlık suçları vicdan sahibi herkesi yaraladığını belirten Özdemir, “Hamas’ın eylemlerini bahane ederek terör devleti edasıyla hareket eden İsrail, işlediği savaş suçlarına her gün bir yenisi eklemektedir” dedi.

İsrail’in Gazze’de hastaneler, ibadethaneler, okullar ve parkları vurarak masumların canına kastettiğini ifade eden Özdemir, “Filistin’den yükselen mazlumun feryadı bütün dünyayı sarmıştır, tüm bu yaşananlar elbette geçecek, mazlumun ahı vakti saati geldiğinde elbette ki zalimden sorulacaktır” diye ekledi.

Özdemir, “Başta ABD olmak üzere, bölge dışı aktörlerin bölgesel savaş iklimine hizmet eden yanlış ve çarpık anlayışı, bölgenin kendisi kadar küresel anlamda da olumsuz sonuçların yaşanma potansiyelini giderek artırmaktadır” İfadelerini kullandı.

Özdemir konuşmasında, “1967 sınırlarını haiz, başkenti Doğu Kudüs olan, egemen, toprak bütünlüğü sağlanmış bağımsız Filistin devletinin tanınması, Orta Doğu’daki sorunların temeli olarak görülen meselenin kalıcı bir çözüme kavuşturulması adına zorunluluk arz etmektedir” diyen Özdemir, “İsrail-Filistin ihtilafına barışçıl çözümün ancak ilgili Birleşmiş Milletler kararları, uluslararası hukuk ve iki devletli çözüm temelinde barışçıl yollarla sağlanabileceği gerçeğinin İsrail tarafından anlaşılması için ortak bir gayret yürütülmesi gerekmektedir” İfadelerine yer verdi.

“Türkiye hepimizindir”

Türkiye’nin beka düzeyinde risklerle ve millî güvenliğe doğrudan yönelen eş zamanlı çok boyutlu tehlikelerle muhatap olduğunu belirten İsmail Özdemir, “Bunlar olurken ayağı yere sağlam basan ve mutlaka Türkiye hassasiyetiyle şekillenen politikalarla sürdürmemiz gereken anlayışımızı kararlılıkla devam ettirmeliyiz. Bu kapsamda, Türkiye’nin millî birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır ve bunun tezahürü öncelikle dış politikamızı ilgilendiren alanlarda kendisini göstermelidir. Türkiye hepimizindir; bu ülkede ortak yaşama irademizi yansıttığımız paralelinde sergileyeceğimiz güç aynı zamanda dış politikada da elimizi daha fazla güçlendirecektir” dedi.