DAMLA BOZKURT

27 Kasım 1991’de Kars’ta, havanın soğukluğuna aldırmadan sıcacık bir anne kucağında, hayata merhaba dedi, Damla BOZKURT…

Kafkas göçmeni bir ailenin biricik kızı olan Damla, daha sekiz yaşlarındayken; maviden griye, griden yeşile, yeşilden turkuaza dalga dalga serin ve derin güzelliğin sahibi; dünyanın başkenti, tarihin en büyülü şehri İstanbul’la tanıştı…

Sanatın besin sanatçının ilham kaynağı olan İstanbul, Damla Bozkurt için de, hayallerinin ve hedeflerinin girizgâh şehri oldu. Evet, onun en büyük hayaliydi fotoğraf çekmek. Bu hayaline, objektifinden bakıp deklanşörüne bastığı ilk makinasında kavuşmuştu.

Anı yaşamayı sevdiği gibi anı yakalamayı da seviyordu. Fotoğraf çekmek de aslında anı yakalamak değil miydi?

Fransız ressam ve fotoğraf sanatçısı Jacgues Henri Lartigue;; “ Fotoğraf, geçmekte olan gerçek anın yakalanmasıdır” demişti ya, işte Damla Bozkurt’ta, o anı yakalamanın peşinden koştu hep…Öğrencilik yıllarında daha çok doğum fotoğrafları çekip, insanların mutluluk anlarını yakalarken sonrasında bütün güzellikleri yakalama sevdası onu fotoğraf makinası, fotoğraflar ve görselliği öne çıkaran makinalarla bir bütün haline getirdi.  

Dahasını istiyordu. Alaylı bir fotoğraf sanatçısı olmanın ötesinde fotoğrafçılık eğitimi de alarak hedeflerini sağlamlaştırıyor, merakını meslek haline getiriyordu.

Güzel düşünen, güzel gören ve güzel konuşan Damla BOZKURT; mesleğini yaparken hayat felsefesi olan disiplin ve titizliğini; Amerikalı fotoğraf sanatçısı Ansel Adams’ın şu sözü: ”Fotoğraf makinasının en önemli parçası onun 30 cm arakasında durandır”  ne güzel anlatıyor değil mi?

Çünkü, fotoğraf makinasının arkasında duran Damla Bozkurt, gördüğünü akıl süzgecinden geçirip, hissettiğini yüreğinde tartıp öyle deklanşöre bastığı için, daha canlı, daha içten ve daha anlaşılır görselleri yakalıyordu.

Eğitimlere doymayan Damla Bozkurt, fotoğraf sanatçılığının yanında kalıcı makyaj uzmanlık eğitimi de alıp, bu alanda mesleki bir çalışmaya girmese de, güzellik adına, güzel görünmek adına denediği, güvendiği her ürün ve uygulamayı dostları ve takipçileriyle paylaşmayı ihmal etmiyordu. Aslında kalıcı makyaj uzmanı ve makeup artisi olma eğiliminin arkasında bile yine fotoğrafçılık ve bu sanatın dijital dünyada ki mesleki disiplinini görüyoruz. Çünkü o, çekeceği ve takipçilerine paylaşacağı her görüntü için bir güzellik uzmanının titizliğiyle ilgilenip, sihirli dokunuşlar yapmayı ihmal etmiyordu.

O bir blogger…O bir gezgin…

Yüzbinlerce takipçisini çizdiği rotalara yönlendiriyor. Tabiatın çarpıcı görüntüleri arasında insanların huzur içerisinde tatil yapıp dinleneceği bungalov evlerini, oluşturduğu senaryolarla görüntüleyip takipçileriyle paylaşıyor. Güvenmediği, inanmadığı güzelliğini hissetmediği hiçbir yer onun rota paylaşımına girmiyordu.

Özgür ruhu onu gezgin bir influencer ve  bloger yaptı ama o mesleki olarak yaptığı bu işte güveni öne çıkardı.

“Benim bavulum evde hazır durur. Her an yola çıkmaya, yeni yerler keşfetmeye hazırım. Sevdiğim, inandığım an yola çıkarım. Sevmediğim hiçbir işi yapmam. İçimden gelmesi lazım, inanmam ve güvenmem lazım” diyordu Damla Bozkurt…Yani Robert Bosch gibi düşünüyordu, insanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim, diyor, dediğini yaşayarak gösteriyordu.

Denemediği, inanmadığı ve güvenmediği hiçbir ürün, görsel onun için görüntülenmeye ve paylaşılmaya değer değildi.İşte bu yüzden de yüzbinlerce takipçi ona inanıyor ve çizdiği gezi rotalarını takip ediyor, değerlendiriyordu.

Evli ve bir çocuk annesi olan Damla BOZKURT, günlük hayatına gezi ve keşif programı ekleyip koşuşturduğu bu düzenin kendisinin bir yaşam biçimi olduğunu, başkaları için zor olsa da severek yaptığı bu işte hiç yorulmadığını söylüyor ve ekliyor; ”Yaptığım işten keyif alıyorum. Gittiğim, yada gideceğim yerin keyif alacağım bir yer olması gerektiğine inanıyorum. Değilse, orayı keyif alacağım yere dönüştürmek için programın yönünü değiştiriyorum.” diyordu.

Aynen öyle yapıyor.

An güzel, hayat güzel…Tabiat güzel…Bu güzellikleri çizdiği rotalarla keşfediyor, görsel senaryolarla görüntüleyip ilgilenenlerle ve takipçileriyle paylaşıyordu.

Emine Zola ne demişti;”Bir şeyi fotoğraflayana kadar onu gerçekten gördüğünüzü iddia edemezsiniz”

Damla BOZKURT, tam da bunu yapıyor. Gördüğünü iddia ettiklerini fotoğraflıyor, çekimini yapıyor ve iddiasını ispatlıyordu.

Fotoğraf makinası, kamerası ve bütün ekipmanlarıyla inandığı, sevdiği bu yolda yürümeye devam ediyor Damla BOZKURT…Özgür ruhu, iş disiplini, yeteneği ve bakış açısıyla da daha nice rotalar çizip, yeniliklere yelken açıp; kendisini severek ve güvenerek takip edenlere, güzel anlar yakalayıp sunmaya devam edecek de…

Kaynak:https://www.instagram.com/damlabozkurt_blogger/