Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın son açıklamaları, aslında yıllardır süregelen bir gerçeği yeniden hatırlatıyor: Türkiye için Kıbrıs yalnızca kardeş bir halkın yaşadığı ada değildir; aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki stratejik gücümüzün, güvenliğimizin ve siyasi derinliğimizin temel taşıdır.
“Türkiye ile yürümeyi sürdüreceğiz” sözleri, bir devlet başkanının diplomatik beyanı olmanın ötesinde, tarihsel bir iradenin ve ortak kaderin ifadesidir. Çünkü Kıbrıs, Türkiye’nin güvenlik çemberinin parçasıdır. Adanın coğrafi konumu, Türkiye’nin güney sınırlarının denizden savunulabilirliğini mümkün kılar. Bugün Kıbrıs’ta Türk askerinin varlığı, yalnızca orada yaşayan Türklerin değil; Türkiye’nin bekasının da bir teminatıdır.
Ersin Tatar’ın federasyon temelli çözüm arayışlarının artık geride kaldığını vurgulaması da yerindedir. Zira on yıllardır süren müzakerelerden hiçbir sonuç çıkmamıştır. Rum tarafı, eşitlik temelinde bir çözüm niyetinde olmadığını defalarca göstermiştir. Bu noktada KKTC’nin, egemen ve bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesi, hem ada barışı hem de Türkiye’nin bölgedeki etkisi açısından vazgeçilmezdir.
Türkiye ile KKTC arasındaki bağ, sıradan bir diplomatik ilişki değildir. Bu bağ, tarihsel, kültürel ve stratejik temellere dayalı bir kardeşliktir. Bugün Kıbrıs’ta atılan her adımda Türkiye’nin desteği vardır; ekonomik kalkınmadan diplomatik temaslara, altyapı yatırımlarından enerji projelerine kadar birçok alanda bu iş birliği güçlenerek devam etmektedir.
Ayrıca son dönemde KKTC’nin uluslararası görünürlüğünde yaşanan artış da dikkat çekicidir. Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olarak kabul edilmesi, bazı ülkelerle doğrudan temaslara başlanması ve ambargolara karşı verilen mücadele, KKTC’nin dünya sahnesindeki meşruiyetini pekiştirmeye başlamıştır. Bu gelişmelerde Türkiye’nin desteği açık ve belirleyicidir.
Görülüyor ki Kıbrıs meselesi yalnızca geçmişin değil, geleceğin de meselesidir. Adadaki varlığımız, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarımızı, enerji kaynaklarına erişimimizi ve bölgedeki diplomatik gücümüzü doğrudan etkiliyor. Kıbrıs, Türkiye için bir yük değil; aksine bir jeopolitik fırsat, bir güvenlik zırhı ve milli çıkarlarımızın ön cephesidir.
Bugün Kıbrıs’a sahip çıkmak, sadece oradaki soydaşlarımızın güvenliğini sağlamak değil; aynı zamanda Türkiye’nin ulusal egemenliğini, bölgedeki ağırlığını ve geleceğini korumaktır. Bu bilinçle hareket etmek; hem karar alıcıların hem de halk olarak bizlerin görevidir.
Unutulmamalıdır: Akdeniz’in kalbinde yer alan bu ada, kaderini Türkiye ile birleştirdiği sürece hem huzurun hem de dengenin anahtarı olmaya devam edecektir.