Prof. Dr. İ. Melih Baş, “Çin’in ekonomik modeline bütünsel bakış” başlıklı yazısında Çin’in ekonomik modelini değerlendirdi.

Prof. Dr. İ. Melih Baş, “Çin’in ekonomik modeline bütünsel bakış” başlıklı yazısında ülkelerin ekonomik modellerinin tartışılmasının popüler bir konu olduğunu ifade ederek, “Belirtilmesi gereken bir husus var ki, o da şu, bir ülkenin yönetim modeli bütünsel (holistic) bir sistem mantığıyla ele alınır, sadece bir altsistem ele alınarak genişlikli ve derinlikli biçimde inceleme yapmak olanaksızdır. Ekonomik altsistem eşdeyişle altyapı, diğer üst yapısal alt sistemlerden (siyasal yapı, bilim, felsefe, kültür vd.) yalıtılarak ele alınamaz. Ayrıca bu alt sistemler birbirleriyle karmaşık (karışık ya da doğrusal değil!) ve karşılıklı neden-sonuç ilişkileri içindedir “dedi.

“İşte tam da bu nedenle bir ülkenin tabii ki Çin’in ekonomik modeli de diğer üstyapısal alt sistemlerle birlikte incelenirse anlaşılabilir” diyen Baş, “Çin’in ekonomik modelinin köklerini Asya (özelde Çin) felsefesinde aramak çok yerinde olacaktır. Bir örnekle açıklamak gerekirse, Batı ekonomi basınında Çin ile ilgili haberlerde grafik çizimlerde Çin ejder-ha (yılan) ile simgeleştirilir. Ejder (yılan), ikili özelliğiyle ölümün ve yeniden doğumun, dolayısıyla evrensel bütünselliğin, sonsuz yaşam döngüsünün simgesidir. Anımsayalım, Batı’nın bugün yeni yeni popüler ettiği bir kavramdır “döngüsel ekonomi”’ Konu derinlikli incelenmemiştir” ifadelerini kullandı.

“Çin ekonomisinde evreler”

Baş, “Çin ekonomisinde evreler” ara başlıklı yazısını şu şekilde sürdürdü:

“Çin Halk Cumhuriyeti 1 Ekim 1949’da kurulduktan sonra bir ulusal yenilenme için ilk Beş Yıllık Kalkınma Planı’nı oluşturdu. Bu planda bir dizi hedef ve bunlara ulaşılması için politikalar belirlendi. İşletmelerin kimileri devlet işletmesi olurken, kimileri de kamu-özel kesim ortaklıkları haline geldi. Zanaatkârlar ve çiftçiler kooperatiflerde birleştirildi. Dikkat edilsin, planlı ekonomi ve bugün kurtuluş olarak gündeme tekrar gelen kooperatifler daha ilk kuruluşta var! 1958-61 döneminde Büyük İleri Atılım adıyla oluşturulan ekonomik ve sosyal program ile Çin’in üretkenliği artırılmak istenmişti. Amaç, sanayileşme ve kollektifleşmeyle ülke tarım toplumundan sosyalist bir topluma geçmekti. Dikkat edelim, bugün gelinen nokta bu amacın isabetli bir amaç denklemi olduğunu gösteriyor. Ancak ne var ki denklemdeki kimi hususlar, gerek tarımdaki ekosistem ilkelerine uyulmaması, gerekse sanayide (özellikle çelik) üretim modelinin tasarımındaki yanılgılar bu amacın gerçekleşmesini engelledi. Hatta kimi beşerî ve ekolojik maliyetlere neden oldu. Ardından gelen Kültür Devrimi ile amaçlanan ‘iki çizgi mücadelesi’ ile toplumdaki üstyapısal sosyalist dönüşüm amaçlanmıştı. Bu da ilk bakışta doğru bir amaçtı belki, ama uygulamada gençlerin amacı aşan eylemlerinde Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun müdahaleleri ile durdurulmuştu. Bu konuda ‘ülkenin ilk 30 yıllık tarihinde yapılan yanlışlıklar’ 1981 tarihli ÇKP Merkez Komitesi kararında değerlendirmeye alınmıştı. Burada da siyaset ve askeriye arasındaki ilişkileri görüyoruz. Çin bugün beşerî sermayesini geliştirmeye önemli yatırımlar yapmış bir ülke ise, ekolojik uygarlık modelini benimseyerek o yönde yürüyorsa bu süreçlerden çıkardığı derslerin etkisinin olduğu kanısındayım.”

1960’ların başlarında Zhou Enlai’nin, ilerlemenin devamı için tarım, sanayi, milli savunma ve bilim/teknoloji alanlarında “dört çağdaşlaştırma” düşüncesini gündeme getirdiğini kaydeden Baş, “Bugün bu alanlarda Çin’in konumu, ABD-ÇHC teknoloji savaşlarından söz ediliyor, kökleri oralarda. Önemli bir değişim hamlesi Deng ile başladı. Shenzhen Özel Ekonomik Bölgesi daha sonra ekonomik değişimin simgesi haline geldi. Yabancı sermaye, dışsatım ürünlerinin üretimini burada ucuz işgücü ile yapacaktı. Deng’e göre ‘kedinin fare yakalaması önemliydi, siyah ya da beyaz olması değil; ‘yoksulluk sosyalizm değildi, zenginleşme de şanlıydı’. Tarımda kimi yerlerde kolektif üretim devam ederken, kimi yerlerde tarımda hane halkı temelli üretime cevaz verildi, üretim çeşitlendirildi. Dikkat edelim, böylece Çin’in ithalata bağımlılığının önüne geçildi büyük ölçüde. Deng’in ekonomik reform çizgisindeki aşamalı gidişat sürecinde ‘hane girişimleri’ yerini aldı. Ancak, enflasyon, işsizlikte sıçrama, batan kimi küçük şirketler ‘piyasa sosyalizminin’ fıtratında vardı. Nüfus denetimi politikasıyla çözüm arandıysa da bu da sosyal yapıda ‘tek çocuk’ olmanın neden olduğu sorunlara yol açtı. Dikkat edelim, ÇHC’nin kendi modelini oluştururken, ne kadar zahmetli deneyimlerden geçtiği çok açık” açıklamasını yaptı.

Hu Jintao (2002-2012) döneminde “Sosyalist Uyumlu Toplum” felsefesinin öne çıktığını kaydeden Baş, “ÇHC’nin DTÖ’ne girmesi emperyalist devletler lehine çalışan DTÖ’de dengeleri oldukça değiştirdi. 2011-2015 dönemini kapsayan 12. Beş Yıllık Plan ile yabancılar ileri teknoloji ve yeşil girişimler yapmaya çağrılıyordu. Ancak yeni kurulacak şirketlerde ÇKP çoğunluk hissesini elinde tutacaktı. Dikkat edelim, kamucu denetimle ekonomik gelişme” dedi.

“Çin’i ucuz işgücü deposu görme alışkanlığı"

Baş yazısını şu şekilde sürdürdü:

“Çin’deki işçilerin aldıkları parasal ücreti batıdaki ücretlerle kıyaslamak yanıltıcı olacaktır. İşçilere sunulan ücretsiz ya da çok düşük ücretli altyapısal-kamusal mal ve hizmetler (eğitim ve sağlık vb.) de hesaba katılmalıdır. Böyle yapıldığında işçi ücretlerinin hiç de düşük olmadığı ortaya çıkacaktır. 2010’dan 2020’ye ücretlerin ortalama yüzde 166 arttığı da bir gerçek, yabancı sermaye şirketlerinin sendikalılığı kabul etmek zorundalığı da. Bir başka husus da ÇHC’nin entelektüel sermayesine yaptığı yatırım. Teknik işçilere verilen seviyeli eğitimlerden yurtdışına eğitime gönderilen parti parti gençlere dek! Yani kalifiye bir işgücünden söz ediyoruz”

“Çin rüyası”

Baş, “Kimya mühendisi olan Xi Jinping’in yönetime gelmesiyle (2012 /2013) ÇHC’nın yeni bir atılım sürecine yeni bir kimyasal reaksiyon denklemiyle girdi.

İç talebin ve tüketimin önemsendiği, ülkedeki eşitsizliğe ait sorunları çözmeye çalışılan (gıda ürünlerinin üreticiden tüketiciye doğrudan ulaşması vd. önlemlerle), yoksulluk ve yolsuzlukla kararlı savaşılan, devletin sosyal yardımlarının artırılmasına önem verilen, işletmecilikte hem yeşil dönüşümün (sürdürülebilir kalkınma) hem de dijital dönüşümün teşvik edildiği bir ekonomik anlayış ön plana çıktı. Bu anlayışın uluslararası düzlemdeki yansıması 8 trilyon dolarlık bir proje olan Kuşak Yol Girişimi ile Avrasya ve Afrika özelinde çifte kazanç (kazan-kazan) biçiminde somutlaşıyor. Yönetimin ÇHC’nin palazlanan büyük şirketler üzerindeki güç ve gelir denetimi ise ciddi boyutlarda! Bunun en bilinen örneği Jack Ma (Alibaba)! Xi, 2012’de iktidara geldiğinde ‘her yönüyle refaha sahip bir toplum yaratma’ ve ‘sosyalist modernleşme’ hedeflerini ortaya koymuştu. Geçen 9 yılda yoksullukla mücadelede ve ortalama refaha sahip bir toplum yaratmada kayda değer başarı sağlandığı gözüküyor. Xi, 2035’e kadar olan dönemin hedefini ise ‘temel sosyalist modernleşmenin hayata geçirilmesi’ olarak tanımlıyor. Teknolojide yenilikçi, eşitlikçiliğe, hukukun üstünlüğüne ve yönetişime önem veren, toplumsal görgü ve incelik konusunda yol alınmış, refahın paylaşıldığı kamu hizmetlerine erişimin kolaylaştığı (halkçılık), toplumsal canlılık ve yeşil ve güzel Çin (sürdürülebilir kalkınma) hedefine ulaşılan bir modernleşme!” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. İ. Melih Baş, yazısında, “Baş Gıda fiyatlarının çok düşük oranda arttığı, yerel paranın gücünü koruduğu, döviz rezervinin pozitif olduğu, ulusal gelirin yüzde 40’ının sanayi sektöründen geldiği, sanayiden tarıma kaynak aktarılarak tarımsal alanların canlandırıldığı, ulusal gelirin yüzde 40’ını kamu girişimlerinin ürettiği, dışsatımında yüksek teknolojili malların payının yüzde 30,8 olduğu, başka ülkelerdeki yatırımlarında başta gelen kriterin sürdürülebilirlik olduğu, 2010’dan 2020’ye ücretlerin yüzde 166 arttığı, dünya üniversite sıralamasında ABD’den sonra ikinci gelen bir ülkeden söz ediyoruz ÇHC deyince. Nitekim 5G, klonlama, kuantum internet, yapay zekâ, robotik gibi konularda ÇHC, ABD’yi sollamış gözüküyor; ABD tu kaka ederken, ÇHC dijital yuanı çıkardı bile; Covid-19 ile mücadelede ÇHC ciddi bir başarım gösterirken ABD seksek oynuyor. Çin’in kendi küresel markalarını oluşturduğu bir gerçek: Huawei, Lenovo, ZTE, Tencent, Baidu, BJI vd. Gerek reel yatırım sermaye akışları, gerekse portföy sermayesi akışları ÇHC tarafından çok sıkı denetleniyor. Yabancı sermayenin gelişi teknoloji transferine bağlanmış! En büyük 4 ticari banka da devlete ait ve yabancı bankaların payı yüzde 1,3 sadece! En büyük 20 şirketin büyük kısmı da! (Kamuculuk!) Çin Sanayi Bakanlığı 2060 yılında karbon nötr olmayı amaçlayan sanayi sektörü 5 yıllık planını açıkladı geçenlerde” ifadelerine yer verdi.

Baş yazısını şu şekilde tamamladı:

“ÇHC insani gelişme göstergelerinden her birinde (kişi başı gelir, sağlık, eğitim, kadın eşitliği vd.) çok ciddi mesafe katetmiş durumda. 2003’den 2019’a dünya ticaretinde ABD’nin yeri yüzde 9,8’den yüzde 8,5’a gerilerken ÇHC’ninki ise yüzde 5,9’dan yüzde 13,2’ye çıkmış! ÇHC’nin kredi veren bir ülke olarak da önemi artıyor: 150 ülkeye 1,8 trilyon dolar kredi vererek dünya hasılasının yüzde 5’ine ulaşmış. ÇKP 20. Ulusal Kongresi, 2022’nin ikinci yarısında yapılacağı açıklandı. Bu Kongre kararları da ilginç olacağa benziyor. Ardından 2049’da, ÇHC’nin 100. kuruluş yıl dönümüne gelindiğinde güçlü, müreffeh, demokratik ve kültürel olarak ileri bir ‘modern sosyalist ülkenin’ yaratılması hedefleniyor. Bu arada ABD’nin başını çektiği emperyalist kampta demokrasiyi liberal kapitalizm ile eşanlamlı tutup, ÇHC’yi demokrasi görmeme tutumu Fikret Kızılok’un şarkısındaki gibi normal! ABD kendince ticari, askeri çevreleme, kuşak yol girişimini baltalama, teknoloji savaşı, iç karışıklık çıkartma gibi bir melez (hibrit) savaş ilan etmiş gibi ÇHC’ye! Zaten yeni tip bir soğuk savaş biçimindeki bir 3. Dünya Savaşı (3. Paylaşım Savaşı mı desek?) içindeyiz savı da yabana atılır gibi değil. Mao, ‘Sorunlara tüm yönleriyle bakmayı, ön yüzü olduğu kadar arka yüzü de görmeyi öğrenmeliyiz. Belirli koşullarda, kötü bir şey iyi sonuçlara ve iyi bir şey de kötü sonuçlara yol açabilir.

Xi Jinping, ‘Çin Rüyası’nı gerçekleştirmek için, barışçıl kalkınmaya bağlı kalmalıyız. Barışçıl kalkınma yolundan ve açılımın karşılıklı yarar ve kazan kazan stratejisinden asla sapmamalıyız. Biz sadece Çin’in kendi kalkınmasına bağlı değiliz; aynı biçimde, sorumluluklarımızı yerine getirmek ve dünyanın geri kalanına katkılar yapmak konusunda kararlıyız. Kalkınmamız sadece Çin halkının değil, aynı zamanda tüm dünya halklarının yararına olacaktır.”