Baobablar 1.000 yıldan uzun yaşayabilmektedir ve Madagaskar'daki, kıta Afrika'sının bir bölümündeki ve kuzeybatı Avustralya'daki kuru orman ortamlarının temel türü olarak işlev görebilmektedir. "Ormanın Anası" ve "Hayat ağacı" olarak bilinen ağacın neredeyse her parçası insanlar ve hayvanlar tarafından kullanılabilmektedir, bu da yaşadıkları her ekosistem için muazzam bir değere sahip oldukları anlamına gelmektedir.
Ünleri, nereden geldiklerine dair gizemle daha da parladı. Şimdiye kadar bilim, birden fazla çelişkili hipotezle yetinmek zorunda kaldı. Baskın teori, anakara Afrika'dan geldikleri oldu. Geçen ay Nature dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre durum böyle değilmiş. Uluslararası akademisyenlerden oluşan bir ekip, sekiz baobab türünün her birinin genomlarını başarıyla inceledi, birbirleriyle ilişkilerini inceledi ve Madagaskar'da ortaya çıktıkları sonucuna vardılar. Çalışmaya göre, altı baobab türüne ev sahipliği yapan adada ağaçların hızla azalması beklenmekte. Önemli müdahaleler yapılmadığı takdirde bunlardan birinin 2080 yılına kadar neslinin tükeneceği düşünülüyor. Çalışmanın yazarlarından biri olan Çin'in Hubei kentindeki Wuhan Botanik Bahçesi'nde araştırmacı olan Dr. Wan Jun-Nan, antik baobab veya atalarının fosilleri keşfedilmediği için ağacın kökenini belirlemekte zorlanıyorlardı şeklinde açıklama yaptı. Önceki çalışmalarda baobablardan elde edilen genetik veri sınırlıydı, dedi. Fakat her türün ilk tam genom dizisiyle, evrimsel tarih hakkında iyi bir hikaye anlatabiliriz savunmasını yaptı.
Bu hikaye, cinsin (bilimsel adı Adansonia) çeşitlenmeye başlamasından yaklaşık 21 milyon yıl önce Madagaskar'da baobabların yükselişiyle başlar ve iki tür yaklaşık 12 milyon yıl önce Afrika ve Avustralya'ya doğru yol almıştır. Bu, "süper kıta" Gondwana'nın ayrılmasından çok sonra gerçekleşti, bu sebeple araştırmacılara göre baobabın, ani sellerin neden olduğu yüzen döküntüler üzerinde okyanus boyunca taşınan tohumlar aracılığıyla yayılmış olması muhtemel gözüküyor. Çin'deki Wuhan Botanik Bahçeleri, İngiltere'deki Kraliyet Botanik Bahçeleri, Madagaskar'daki Antananarivo Üniversitesi ve Londra'daki Queen Mary Üniversitesi arasındaki bir iş birliği olan çalışma ile ilk kez sekiz baobab türünün türler arası gen akışını da inceleyebildi. Dr. Wan, "Bu veri bize iki tür arasındaki genetik çeşitliliğin sınırlı olduğunu ve türlerden birinin daha yaygın bir türle çapraz ürediğini gösterdi. Bu da baobab türleri arasında bugün yaşanan rekabete ışık tutuyor" şeklinde konuştı ve ekledi: "Madagaskar halkının gelecekte baobablara bir bütün olarak değil, farklı türler olarak bakmasını umuyoruz" diye Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'nin (IUCN) Kırmızı Listesi'nde yalnızca bir baobab türü yer almıyor. O da Anakara Afrika'da yaşayan A. digitata. Madagaskar'daki üç tür yok olma tehlikesiyle karşı karşıya ve çalışma IUCN'nin bunlardan birini, A. suarezensis'i "tehlike altında"dan "kritik derecede tehlike altında"ya yeniden sınıflandırmasını önerdi. İklim modellemesi, türün daha fazla müdahale edilmediği takdirde 50 yıl içinde yok olabileceğini gösterdi.
Madagaskar'da çalışan tropikal ekolojist Dr. Seheno Andriantsaralaza'ya göre bu tahmin "makul" ve "acil eylem ihtiyacını vurguluyor." Araştırmaya dahil olmayan Dr. Andriantsaralaza, belirli Malgaş baobablarının IUCN statüsünün güncellenmesi çağrısını destekledi. Çalışmayı "Çok anlamlı" olarak tanımlasa da, "değerli" genetik veriler sağladığını, bunun "bu ikonik dev ağaçların evrimsel geçmişini ve yayılma mekanizmalarını anlamada bulmacanın sadece bir parçasını" temsil ettiği konusunda önemli uyarılarda bulundu. Çalışmanın modellemesi, baobab türlerinin adadaki menzilinin binlerce yıldır azaldığını, insan kaynaklı iklim değişikliği ve devam eden ormansızlaşmanın son yıllarda baobab popülasyonlarının küçülmesini ve parçalanmasını daha da kötüleştirdiğini gün yüzüne çıkardı. Çalışmanın modellemesi, baobab türlerinin adadaki menzilinin binlerce yıldır azaldığını, insan kaynaklı iklim değişikliği ve devam eden ormansızlaşmanın son yıllarda baobab popülasyonlarının küçülmesini ve parçalanmasını daha da kötüleştirdiğini tespit etti. Dr. Wan, araştırmanın ve medya ilgisinin adadaki baobabların daha fazla korunması için çabalara ivme kazandıracağını umduğunu dile getirdi. Dr. Wan, genetik verilerin sonuçlarını onaylamak için fosil kanıt bulma olasılığının düşük olduğunu ifade etti. Yani belki de bu görkemli ağaçlar gizemlerinin bir kısmını koruyor olduğu anlamına gelebilir.